16 Mayıs 2011 Pazartesi
At
Tek tırnaklılar takımının, Atgiller familyasından bir memelidir. Erkeğine aygır, dişisine kısrak, yavrusuna tay, yumurtaları çıkarılmış, iğdiş edilmiş olana da beygir denir. Küçük başlı ve kısa kulaklıdır. Yelesi ve kuyruk ucu uzun kıllıdır. Ömrü 40 ila 60 senedir.[kaynak belirtilmeli]. Arapça da binek ve yük hayvanı olan ata; dabbe, matiyye, Farsçada semend, tusen denir. Firdevsinin Şehname efsanelerinde adı geçen çil ata da rahş (رخش) denir. Hepsi otla beslenir. Geviş getirmezler. Memeleri kasık bölgesinde arka ayaklarına yakındır. Üçüncü parmakları geniş bir tırnakla çevrilmiş olup “ toynak” adını alır. Bunun üzerine basarak yürürler. İnsanlara hizmet eden hayvanların en kabiliyetlisi ve kıymetlisidir. İnsanların, eski harp meydanlarındaki yardımcısı, yük taşımada hizmetçisi, yarış, cirit, çit atlama ve av sporlarında neşe ve zevk ortağıdır. Silah gürültüsüne ve bando sesine rahatlıkla alışır.Atlar aynı zamanda dizlerini kilitleyebilir. At, cesur ve atılgan olduğu gibi sahibine son derece itaatkardır. Sahibi dilerse dolu dizgin, dörtnala koşar, isterse aheste yürür, isterse durur. Her durumda sahibini memnun etmeye dikkat eder. Yorgunluğa bakmaksızın kendini çatlatmak pahasına da olsa olanca gayret ve kuvvetini itaat uğruna sarf eder. Bugün Amerikan bozkırlarında yaşayan Mustang adı ile anılan vahşi atlar, İspanyolların Amerika’ya götürdükleri ehli atlardan kaçanlardan yabanileşenlerdir. Az yiyecekle yetinip, her türlü iklim şartlarına dayanırlar. Tarpan adıyla anılan Avrupa yaban atının (E. caballus gmelini) 1876’dan beri nesli tükendi. Bugün eski dünyada hala neslini devam ettiren yalnız bir yaban atı vardır. Bu at Orta Asya Moğolistan’ının soğuk ve ıssız ovalarında yaşar. Asya yaban atı veya Prezevalski dendiği gibi Moğolistan yaban atı da denir. Altay dağlarının her iki yanında yaşar. Siyah kısa ve dik yeleleri ile, ağır ve iri başları, küçük kulakları, uzun kıllı kuyrukları ile evcil atlardan farklılık gösterirler. Renkleri kırmızımtrak kahverengi olup çekici bir görünüşleri vardır. Burun kısımları beyazdır. Kışın kılları uzar ve böylece soğuktan korunurlar.
Aslan
Afrika aslanı, dünyanın en büyük dört kedisinden (aslan, kaplan, panter, leopar) biridir. Erkek aslan 250 kilogram üzerinde ağırlığı görülebilir. Kaydedilmiş en ağır aslan 1970 yılında İngiltere'deki Colchester Zoo adlı hayvanat bahcesinde ki Simba adlı aslandır. Agırlığı 375 kg (826 lb)olarak kaydedilmiştir. Dişiler ise bunun neredeyse yarısı kadardır. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Aslanlar birbirleriyle bölgeleri için kavga eder. Genellikle bu ölümle sonuçlana bilir. Aslanların pençeleri ve dişleri çok keskindir. Bir insanı bir vuruşta öldürebilir veya yaralayabilir. Genellikle Afrika kıtasında yaşamlarını sürdürürler.Aslanlar dünya üzerinde yaşayan kedi türleri içinde en sosyal cinstir. Diğer tüm kedi cinsleri antisosyal olup yalnız yaşamayı tercih ederken aslanlar buyuk gruplar oluştururan tek kedi cinsidir.Grup oluşturmalarının en büyük sebebi kendilerinden cok hızlı olan avlarını grupsal pusu kurarak yakalamak oldugu bazı bilim dünyasınca öne sürülmektedir.Afrika aslanı, dünyanın en büyük dört kedisinden (aslan, kaplan, panter, leopar) biridir. Erkek aslan 250 kilogram üzerinde ağırlığı görülebilir. Kaydedilmiş en ağır aslan 1970 yılında İngiltere'deki Colchester Zoo adlı hayvanat bahcesinde ki Simba adlı aslandır. Agırlığı 375 kg (826 lb)olarak kaydedilmiştir. Dişiler ise bunun neredeyse yarısı kadardır. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Aslanlar birbirleriyle bölgeleri için kavga eder. Genellikle bu ölümle sonuçlana bilir. Aslanların pençeleri ve dişleri çok keskindir. Bir insanı bir vuruşta öldürebilir veya yaralayabilir. Genellikle Afrika kıtasında yaşamlarını sürdürürler.Aslanlar dünya üzerinde yaşayan kedi türleri içinde en sosyal cinstir. Diğer tüm kedi cinsleri antisosyal olup yalnız yaşamayı tercih ederken aslanlar buyuk gruplar oluştururan tek kedi cinsidir.Grup oluşturmalarının en büyük sebebi kendilerinden cok hızlı olan avlarını grupsal pusu kurarak yakalamak oldugu bazı bilim dünyasınca öne sürülmektedir.
Çıyanlar
Çıyan (Chilopoda), çok hızlı hareket eden, uzun vücuda sahip, eklembacaklılar şubesine ait bir Çok bacaklılar sınıfı. İri türleri zehirlidir fakat allerji vakaları haricinde tehlikeli değildir,[1] birçoğu boy olarak küçük olduğundan deriyi delemez, Antarktika dışında heryerde yaşarlar. Arı'larda olduğu gibi şahdamar, göz gibi organlar sakınılmalıdır, ısırılan yere buz uygulanması ağrıyı geçirir. Boyları 1 mm ile 30 cm arasıda değişir. Zararlıları yiyerek beslenir.
Tesbih böceğinin bir akrabası olup, daha yavaş ve zararsız olan diğer çöpçül Kırkayak'ta (Millipede) her boğumda iki çift bacak varken, Çıyan'da bir çift bacak olması ikisini ayırteder. Etçil beslenen Çıyanın irilerinin utangaç olsada tehdit esnasında ısırabilmesine karşın çoğu iddiaların aksine Kırkayak sokmaz ve ısırmaz. Kırkayak dokunulduğunda veya tehlike sezince kıvrılıp hemen ölü taklidi yapar, bazı dev kırkayak türlerinin kitinli derisinden tehlike anında kıvrılınca salgıladıkları antibiyotik toksin nedeniyle ezilmesi allerjilere yol açabilir. Göze dokunulursa su ile yıkanmalı, yutulmamasına dikkat edilmelidir. Gösterişli türleri pet olarak evcilleştirilebilir. Bilinen en sosyal kırkayak türü tanzanya asıllı Pembe ayaktır asabi olmayıp, evcilleştirildikten sonra kıvrılmamaktadır.
Tropik iklimlerde'deki çıyanlar en fazla 30 cm olabilirler. Böcek olmaktan çok karides türevi eklem bacaklılar'dır.
Tesbih böceğinin bir akrabası olup, daha yavaş ve zararsız olan diğer çöpçül Kırkayak'ta (Millipede) her boğumda iki çift bacak varken, Çıyan'da bir çift bacak olması ikisini ayırteder. Etçil beslenen Çıyanın irilerinin utangaç olsada tehdit esnasında ısırabilmesine karşın çoğu iddiaların aksine Kırkayak sokmaz ve ısırmaz. Kırkayak dokunulduğunda veya tehlike sezince kıvrılıp hemen ölü taklidi yapar, bazı dev kırkayak türlerinin kitinli derisinden tehlike anında kıvrılınca salgıladıkları antibiyotik toksin nedeniyle ezilmesi allerjilere yol açabilir. Göze dokunulursa su ile yıkanmalı, yutulmamasına dikkat edilmelidir. Gösterişli türleri pet olarak evcilleştirilebilir. Bilinen en sosyal kırkayak türü tanzanya asıllı Pembe ayaktır asabi olmayıp, evcilleştirildikten sonra kıvrılmamaktadır.
Tropik iklimlerde'deki çıyanlar en fazla 30 cm olabilirler. Böcek olmaktan çok karides türevi eklem bacaklılar'dır.
Çok bacaklılar
Çok bacaklılar (Myriapoda), eklem bacaklılar (Arthropoda) şubesinin bir alt şubesidir. Yaklaşık 13.000 türü vardır ve tamamı karada yaşarlar. Myriad sözcüğü Yunanca 10.000 anlamına gelir. Myriapoda adı ayak adetlerinin çokluğuna binaen verilmiştir. Türün ayak adedi genellikle 10 - 750 arasında değişir. Ondan az ayaklı olanlarına da rastlanılır. Bir çift antenleri ve basit yapılı gözleri vardır.
Tachypodoiulus niger, Bir Kırkayak Çıyan ile Kırkayak en bilinenleridir. Zararlılarla beslenen Çıyan zehirli olsada çoğu insan derisini delemez, oldukça utangaçtır iri boyları ezildiğinde ya da tutulduğunda ısırabilir. [1] Kırkayak ise çürükçül ve zehirsizdir[2], sokmaz yada ısırmaz. Kırkayaklar normal ortamlarından soğuk ve yağışlı havada yada baharda yumurtadan yeni çıktıklarında Çıyanlar ise genellikle aşırı kuru ılıman havalarda evlerin çatlakları ve kuytu köşelerine gizlenebilir. Genellikle boş zemin konutlarda görülür rahatsız olunca terkederler. Yiyecek ve eşyalara zararlı değillerdir fakat varlıkları nahoştur. Kırkayak'ta (Millipede) her boğumda iki çift bacak varken, çıyan'da bir bacak bulunması ve Kırkayağın yavaş hareket etmesi bu ikisini ayırt eder. Tehlike anında kıvrılarak ölü taklidi yapan kırkayakın iri cinsleri bu durumda iken cilt porelerinden hafif bir allerjen salgılayabilir. Göze ve ağıza değerse suyla yıkanmalıdır.
Tachypodoiulus niger, Bir Kırkayak Çıyan ile Kırkayak en bilinenleridir. Zararlılarla beslenen Çıyan zehirli olsada çoğu insan derisini delemez, oldukça utangaçtır iri boyları ezildiğinde ya da tutulduğunda ısırabilir. [1] Kırkayak ise çürükçül ve zehirsizdir[2], sokmaz yada ısırmaz. Kırkayaklar normal ortamlarından soğuk ve yağışlı havada yada baharda yumurtadan yeni çıktıklarında Çıyanlar ise genellikle aşırı kuru ılıman havalarda evlerin çatlakları ve kuytu köşelerine gizlenebilir. Genellikle boş zemin konutlarda görülür rahatsız olunca terkederler. Yiyecek ve eşyalara zararlı değillerdir fakat varlıkları nahoştur. Kırkayak'ta (Millipede) her boğumda iki çift bacak varken, çıyan'da bir bacak bulunması ve Kırkayağın yavaş hareket etmesi bu ikisini ayırt eder. Tehlike anında kıvrılarak ölü taklidi yapan kırkayakın iri cinsleri bu durumda iken cilt porelerinden hafif bir allerjen salgılayabilir. Göze ve ağıza değerse suyla yıkanmalıdır.
Fil
Her iki türün ayırt edici özellikleri gövdelerinin çok iri, burunlarının hortum biçiminde uzamış, bacaklarının kalın ve sütun biçiminde, kulaklarının geniş (özellikle Afrika filinde), kafalarının çok iri ve sürekli uzayan üst kesici dişlerinin (fildişi) savunma dişlerine dönüşmüş olmasıdır. Ama Asya filinin dişisinde genellikle bu savunma dişleri bulunmaz. Ayrıca Sri Lanka da yaşayan alt türünün erkekleri de %30 oranında fildişinden yoksundur. Renkleri bozdan kahverengiye kadar değişen fillerin derileri kalın, kılları seyrek ve kabadır. Burun delikleri uzun hortumlarının ucunda yer alır; kaslı ve çok amaçlı bir organ olan hortumun ucundaki parmaksı uzantı, hayvanın küçük nesneleri tutabilmesini sağlar. Bu uzantı Afrika filinde çift, Asya filinde tektir. Filler su içmek için önce suyu hortumlarına çeker, sonra ağızlarına boşaltırlar. Erkeklerde testisler gövdenin içinde korunduğundan testis torbaları yoktur.
Afrika fili yaşayan kara hayvanlarının en irisidir; ağırlığı 8 tonu, omuz yüksekliği 3-4 metreyi bulur. Hindistan filinin ağırlığı 5 ton omuz yüksekliği 2,5-3 m dolayında, kulakları da Afrika filinkinden çok daha küçüktür. Fillerin bütün azı dişleri aynı anda çıkmadığı için ağızlarında işlevsel olan tek bir azı dişi bulunur; bu diş yıprandıkça yerini yenisi alır. Afrika fili 60 yaşına geldiğinde altıncı ve sonuncu azı dişini de yitirir. Fillerin ortalama yaşam süresi 60-80 yıldır. Fillerin birbirleriyle iletişim içinde olması onların bir araya toplanmasını sağlar ve ayaklarını vurarak ya da değişik sesler çıkararak 40-50 Hz arasında değişen frekanslarla iletişim kurarlar.
Afrika fili yaşayan kara hayvanlarının en irisidir; ağırlığı 8 tonu, omuz yüksekliği 3-4 metreyi bulur. Hindistan filinin ağırlığı 5 ton omuz yüksekliği 2,5-3 m dolayında, kulakları da Afrika filinkinden çok daha küçüktür. Fillerin bütün azı dişleri aynı anda çıkmadığı için ağızlarında işlevsel olan tek bir azı dişi bulunur; bu diş yıprandıkça yerini yenisi alır. Afrika fili 60 yaşına geldiğinde altıncı ve sonuncu azı dişini de yitirir. Fillerin ortalama yaşam süresi 60-80 yıldır. Fillerin birbirleriyle iletişim içinde olması onların bir araya toplanmasını sağlar ve ayaklarını vurarak ya da değişik sesler çıkararak 40-50 Hz arasında değişen frekanslarla iletişim kurarlar.
Geyik
geyikgiller (Latince: Cervidae) familyasında geviş getiren otçulmemeli hayvanların ortak adıdır. Çift toynaklılar takımında bulunan akraba familyalardaki benzer hayvanlar da genel olarak geyik diye adlandırılmaktadır.
Goril
Goril (Gorilla gorilla) , yaşayan en büyük insansı ve primat türüdür. Diğer çoğu primatın aksine yerde yürür. Otçuldur. Afrika'nın yağmur ormanlarında yaşar. Gorilin 2 alttürü vardır. Goril DNA'sının 95%'iinsan DNA'sı ile benzerlik gösterir.Bu da onu şempanze ve bonobodan sonra insanın yaşayan ikinci en yakın akrabası yapar.
kınalı Keklik
Topluca bir kuş olup, 32-35 cm büyüklüğündedirler. Açık kahverengi arkaları, gri göğüsleri ve kahverengimsi sarı karınları vardır. Yüz siyah bir gerdanlıkla beyazdır. Pas rengi çizgili böğürleri ve kırmızı bacakları vardır. Kaya kekliğine çok benzerdir ama arkası daha kahverengidir ve ön boyunda sarımsı bir belirtisi vardır. Mükemmel tanımlanan gerdanlığı, Kırmızı bacaklı keklikten (Alectoris rufa) bu türü ayırır.
Kelebek
Kelebek, böceklerin, pul kanatlılar veya kelebekler (Lepidoptera) takımının kanatlı fertlerine verilen genel ad. 150.000 kadar türü bilinmektedir.
Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli gözle zor görüle bilen pullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır. Ufak sarsıntılarda koparlar. İki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlere göre değişir. Pek az türde ve bazı türlerin dişilerinde kanat bulunmaz. Emici tipteki ağız parçaları hortum şeklindedir. Kullanılmadığı zamanlar bu hortum başın alt tarafında helezon biçiminde kıvrılır. Balözü emerler. Çiçeklerin balözünün tadını ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleşmiştir. Ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler.
Ağız organları, yalnız çiçek tozu (polen) ile geçinen "Micropterygidae" kelebek familyasında çiğneyicidir. Tüylü başlarında büyükçe iki petek göz ve çoğunda iki nokta (osel) göz bulunur.
Kelebekler faaliyet durumlarına göre gece ve gündüz kelebekleri olarak iki gruba ayrılırlar.Gece kelebekleri kalın ve ağır vücutlarıyla alaca karanlıkta veya gece uçarlar. İnce kıl gibi olan antenlerinin ucu sivridir. Bazı türlerde antenlerde birer dizi tüy bulunduğundan tarak görünümündedirler. Genellikle renkleri mattır. Hızlı uçucudurlar.Bu uçucular diğer kelebeklere göre daha hızlı uçarlar fakat daha az uçarlar.Tehlike anında sürüden ayrılarak farklı yönlere kaçışırlar ve tehlike bittiğinde tekrar toplanırlar
Gündüz kelebekleri gece istirahat edip, gündüz uçarlar. İnce ve hafif vücutludurlar. Anten uçları topuzludur. Kanatları gâyet güzel renk ve desenlerle süslüdür. Uçuşları yavaştır. Bir yere konduklarında kanatlarını yukarıya dik tutarlar. Gece kelebekleri ise dinlenme hâlinde kanatlarını çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatırlar veya tamâmen açık bırakırlar. Bu kâideler bütün kelebekler için geçerli değildir. Meselâ; Skiperler pervâne olmadığı halde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar. Çoğunlukla pervanelerle karıştırılırlar.
Gece kelebeklerinin işitme ve koku alma duyuları da çok hassastır. Bazı türlerin erkekleri, 5 km uzaktaki dişinin kokusunu alabilirler. Gündüz kelebeklerinin duyargaları (anten) çıplak olduğundan bu hassaslıktan mahrumdurlar.
Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Kelebek yumurtaları yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklindedir. Dişileri yumurtalarını tek tek veya gruplar halinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine yapıştırarak bırakırlar. Bazıları da üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirir. Bazıları yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk gibi kapatırlar. Kışı geçirmek zorunda kalan yumurtalar “Korion” denen sert bir kabukla örtülüdür. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı genellikle tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Dişi kelebekler yumurtlarken özellikle tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzerine veya yakınına yumurtalarını bırakırlar.
Tırtıllarda üç çift göz ve 2-5 çift karın bacağı bulunur. Ağız parçaları ısırıcı çiğneyicidir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri vardır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defa deri değiştirirler. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.
Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçer. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.
Bazı kelebekler zehirlidir. Bunlar çok yavaş uçar ve göz kamaştırıcı parlak renklere sahiptir. Bu renkler düşmalarına karşı bir ikaz işaretidir. Böcekçil hayvanlar bunları yemekten çekinirler. Bazı kelebekler de, sahte kafa işaretleri, kanatlarındaki göz işaretleriyle ve antene benzeyen kuyruk uzantılarıyla düşmanlarını şaşırtarak kendilerini korurlar. Bu işaretlere aldanan avcı hayvanlar, kelebeklerin öldürücü olmayan kısmına saldırır. Yırtık kanatlı bir kelebek hayatını sürdürebilir. Birçokları da kondukları yerlerde tamamen kamufle olabilirler. Kuru yaprak görünümündeki bazı kelebekleri kondukları yerden ayırdedebilmek çok zordur.Ayrıca çiçekteki bizim çıplak gözle göremediğimiz bir ışık vardır.Bu ışık sayesinde kelebekler çiçeği görür.
Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli gözle zor görüle bilen pullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır. Ufak sarsıntılarda koparlar. İki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlere göre değişir. Pek az türde ve bazı türlerin dişilerinde kanat bulunmaz. Emici tipteki ağız parçaları hortum şeklindedir. Kullanılmadığı zamanlar bu hortum başın alt tarafında helezon biçiminde kıvrılır. Balözü emerler. Çiçeklerin balözünün tadını ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleşmiştir. Ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler.
Ağız organları, yalnız çiçek tozu (polen) ile geçinen "Micropterygidae" kelebek familyasında çiğneyicidir. Tüylü başlarında büyükçe iki petek göz ve çoğunda iki nokta (osel) göz bulunur.
Kelebekler faaliyet durumlarına göre gece ve gündüz kelebekleri olarak iki gruba ayrılırlar.Gece kelebekleri kalın ve ağır vücutlarıyla alaca karanlıkta veya gece uçarlar. İnce kıl gibi olan antenlerinin ucu sivridir. Bazı türlerde antenlerde birer dizi tüy bulunduğundan tarak görünümündedirler. Genellikle renkleri mattır. Hızlı uçucudurlar.Bu uçucular diğer kelebeklere göre daha hızlı uçarlar fakat daha az uçarlar.Tehlike anında sürüden ayrılarak farklı yönlere kaçışırlar ve tehlike bittiğinde tekrar toplanırlar
Gündüz kelebekleri gece istirahat edip, gündüz uçarlar. İnce ve hafif vücutludurlar. Anten uçları topuzludur. Kanatları gâyet güzel renk ve desenlerle süslüdür. Uçuşları yavaştır. Bir yere konduklarında kanatlarını yukarıya dik tutarlar. Gece kelebekleri ise dinlenme hâlinde kanatlarını çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatırlar veya tamâmen açık bırakırlar. Bu kâideler bütün kelebekler için geçerli değildir. Meselâ; Skiperler pervâne olmadığı halde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar. Çoğunlukla pervanelerle karıştırılırlar.
Gece kelebeklerinin işitme ve koku alma duyuları da çok hassastır. Bazı türlerin erkekleri, 5 km uzaktaki dişinin kokusunu alabilirler. Gündüz kelebeklerinin duyargaları (anten) çıplak olduğundan bu hassaslıktan mahrumdurlar.
Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Kelebek yumurtaları yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklindedir. Dişileri yumurtalarını tek tek veya gruplar halinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine yapıştırarak bırakırlar. Bazıları da üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirir. Bazıları yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk gibi kapatırlar. Kışı geçirmek zorunda kalan yumurtalar “Korion” denen sert bir kabukla örtülüdür. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı genellikle tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Dişi kelebekler yumurtlarken özellikle tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzerine veya yakınına yumurtalarını bırakırlar.
Tırtıllarda üç çift göz ve 2-5 çift karın bacağı bulunur. Ağız parçaları ısırıcı çiğneyicidir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri vardır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defa deri değiştirirler. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.
Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçer. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.
Bazı kelebekler zehirlidir. Bunlar çok yavaş uçar ve göz kamaştırıcı parlak renklere sahiptir. Bu renkler düşmalarına karşı bir ikaz işaretidir. Böcekçil hayvanlar bunları yemekten çekinirler. Bazı kelebekler de, sahte kafa işaretleri, kanatlarındaki göz işaretleriyle ve antene benzeyen kuyruk uzantılarıyla düşmanlarını şaşırtarak kendilerini korurlar. Bu işaretlere aldanan avcı hayvanlar, kelebeklerin öldürücü olmayan kısmına saldırır. Yırtık kanatlı bir kelebek hayatını sürdürebilir. Birçokları da kondukları yerlerde tamamen kamufle olabilirler. Kuru yaprak görünümündeki bazı kelebekleri kondukları yerden ayırdedebilmek çok zordur.Ayrıca çiçekteki bizim çıplak gözle göremediğimiz bir ışık vardır.Bu ışık sayesinde kelebekler çiçeği görür.
Kedi
Kedi (Felis catus), kedigiller (Felidae) familyasından avcı, memeli, evcil, etçil bir hayvandır. İnsanlar, kedilerin arkadaşlığına ve onların haşarat, yılan ve akrep avlayabilme kabiliyetine önem vermektedir. Kediler en az 9.500 yıldır insanlarla birlikte yaşamaktadır.
2,5 ile 12 kilo arasında ağırlığa ve dişilerde 50 cm. Erkeklerde 70 cm ye varan ebatlardadır. Çok çeşitli renklere sahip olabilmekle beraber genetik olarak çok farklı ve orijinal renklere de sahip olanları mevcuttur. Kedigiller familyasının genel karakteristik özelliklerini taşımaktadırlar. Ortalama kedi ömrü 14 yıldır. Ancak kediler iyi bir beslenme ile 20 yıldan fazla yaşayabilirler.
Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar.
Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar.
2,5 ile 12 kilo arasında ağırlığa ve dişilerde 50 cm. Erkeklerde 70 cm ye varan ebatlardadır. Çok çeşitli renklere sahip olabilmekle beraber genetik olarak çok farklı ve orijinal renklere de sahip olanları mevcuttur. Kedigiller familyasının genel karakteristik özelliklerini taşımaktadırlar. Ortalama kedi ömrü 14 yıldır. Ancak kediler iyi bir beslenme ile 20 yıldan fazla yaşayabilirler.
Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar.
Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar.
Keçi
Keçi, boynuzlugiller (Bovidae) familyasının sığırlar (Bovinae) alt familyasından Capra cinsini oluşturan memelilere verilen ad.
Sarp yamaçlara rahat tırmanır, patika ve uçurumlar kenarında dolaşmaktan çekinmezler. Bundan dolayı zor geçitlere keçiyolu denir. Evcil olanları sütü, derisi ve tiftiği için beslenir. Taze filiz ve yaprakları severler. Ağaçların büyüme zamanlarında yeni açılgınlarını yediklerinden baharda zararlı olabilirler. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ormana zarar verdikleri tezini çürüten bilim adamları vardır. Aksine ormanın yangına karşı korunmasına katkıda bulunduğuna dair tezler ortaya atılmıştır. Yaşlı bir erkeğin önderliğinde sürü halinde gezerler. Yabanileri ormanlarda çalı ve genç ağaçların filiz ve kabuklarını yediğinden zarar verebilirler. Ancak belirli mevsimlerde belirli alanlarda otlamaları engellenerek zararları engellenip, doğaya katkısından faydalanılabilir.
Yavrusuna oğlak, erkeğine teke , bir yaşındaki erkek ve dişisine çebiç denir. Malta keçisi, boynuzsuz bir keçi cinsidir. Gerdanında memeye benzer iki uzantı mevcuttur. Beyaz ve uzun tüyleriyle dikkat çeken Keşmir ve Ankara keçisi, tiftiği çok beğenilen keçi cinslerindendir. Malta keçisi ile Saanen keçisi, dünyada en çok süt veren keçi cinslerindendir. Bu keçilerin yıllık laktasyonu 1000 kg civarındadır. Genelde keçilerin derileri eldiven, çanta ve ayakkabı yapımında, kılları ve yapağıları ise dokumacılıkta kullanılır. Keçilerin sütü az yağlı ancak besleyicidir. Keçiler, eski çağlardan beri evcil olarak insanoğlunun hizmetindedir.Türkiyede tiftik keçisi, Kilis keçisi, Halep keçisi, Maltız keçisi ve saanen Keçisi olmak 6-7 çeşit keçi ırkı vardır.
Keçilerin gebelik süreleri 23 hafta kadardır. Genellikle 1-2 yavru doğururlar. Yavruları kıllı ve gözleri açık doğar. Birkaç saat içinde annelerini takip etmeye başlarlar. Oğlaklar 6 ay içinde erginleşip üreyebilirler. 12-15 yıl kadar yaşarlar.
Sarp yamaçlara rahat tırmanır, patika ve uçurumlar kenarında dolaşmaktan çekinmezler. Bundan dolayı zor geçitlere keçiyolu denir. Evcil olanları sütü, derisi ve tiftiği için beslenir. Taze filiz ve yaprakları severler. Ağaçların büyüme zamanlarında yeni açılgınlarını yediklerinden baharda zararlı olabilirler. Son yıllarda yapılan araştırmalarda ormana zarar verdikleri tezini çürüten bilim adamları vardır. Aksine ormanın yangına karşı korunmasına katkıda bulunduğuna dair tezler ortaya atılmıştır. Yaşlı bir erkeğin önderliğinde sürü halinde gezerler. Yabanileri ormanlarda çalı ve genç ağaçların filiz ve kabuklarını yediğinden zarar verebilirler. Ancak belirli mevsimlerde belirli alanlarda otlamaları engellenerek zararları engellenip, doğaya katkısından faydalanılabilir.
Yavrusuna oğlak, erkeğine teke , bir yaşındaki erkek ve dişisine çebiç denir. Malta keçisi, boynuzsuz bir keçi cinsidir. Gerdanında memeye benzer iki uzantı mevcuttur. Beyaz ve uzun tüyleriyle dikkat çeken Keşmir ve Ankara keçisi, tiftiği çok beğenilen keçi cinslerindendir. Malta keçisi ile Saanen keçisi, dünyada en çok süt veren keçi cinslerindendir. Bu keçilerin yıllık laktasyonu 1000 kg civarındadır. Genelde keçilerin derileri eldiven, çanta ve ayakkabı yapımında, kılları ve yapağıları ise dokumacılıkta kullanılır. Keçilerin sütü az yağlı ancak besleyicidir. Keçiler, eski çağlardan beri evcil olarak insanoğlunun hizmetindedir.Türkiyede tiftik keçisi, Kilis keçisi, Halep keçisi, Maltız keçisi ve saanen Keçisi olmak 6-7 çeşit keçi ırkı vardır.
Keçilerin gebelik süreleri 23 hafta kadardır. Genellikle 1-2 yavru doğururlar. Yavruları kıllı ve gözleri açık doğar. Birkaç saat içinde annelerini takip etmeye başlarlar. Oğlaklar 6 ay içinde erginleşip üreyebilirler. 12-15 yıl kadar yaşarlar.
Kanarya
Kanarya (Serinus canaria ), ispinozgiller (Fringillidae) familyasından güzel sesiyle ün yapmış kafeslerde beslenen bir kuş türü. Kanarya, ismini Latince'de köpek anlamına gelen cannarie kelimesinden almıştır.
Kangurugiller
Kangurugiller (Macropodidae), iki ön dişli bir keseli familyası. En çok tanılan keseliler olmakla birlikte, Avustralya faunasının en tipik temsilcileridir. Modern zoolojide artık yalnız bir familya olarak kabul edilen Sıçan kangurusugillerden daha iyi ayırt edilebilmeleri için Asıl Kangurugiller de denilir.
Kaplan
Kaplan (Panthera tigris), kedigiller (Felidae) familyasından etçil bir memeli hayvan türü ve büyük kediler ailesinin dört üyesinden biridir. Süper yırtıcıdır ve vahşi hayatta bulunan en büyük kedi türüdür.[1][1]. Hint alt-kıtası dünyada yaşayan vahşi kaplanların %80'ine ev sahipliği yapmaktadır. Kuzeyde Sibirya, güneyde Hindistan ile Malakka yarımadası arasındaki bölgelerde bulunur.Dünya üzerinde bulunan en büyük ve en ağır kedi türüdür.
Çoğu kaplan kamuflajlarının uygun uyum sağladığı ve hızlı veya daha çevik avları yakalamlarının daha kolay olduğu ormanlarda ve otlaklarda yaşar. Hindistan'da, Türkiye'de,(Türkiye'de 1970'ten beri sadece 3 kez görüldü.) Çin'de neredeyse tüm Asya'da yaşarlar. Büyük kediler arasında sadece kaplan ve jaguar iyi yüzücülerdir. Kaplanlar sık sık su birikintilerinde, göllerde ve nehirlerde yıkanırlarken bulunurlar. Kaplanlar yalnız avlanırlar ve birincil olarak geyik, yaban domuzu, gaur, ve manda gibi orta ve büyük boyutlu otçullarla beslenirler. Buna rağmen arada sırada küçük avları da yakalarlar.
Kaplanların tek ciddi avcısı onları sıkça postu için yasadışı bir şekilde öldüren insandır. Aynı zamanda kemikleri ve neredeyse tüm vücut parçaları geleneksel çin tıbbında ağrı kesiciden afrodizyaklara kadar değişen bir alan için kullanılır. Kaçak avlanma ve ortamlarının yok olması kaplanların sayılarını büyük oranda azalttı. Bir yüzyıl önce dünya da 100 000'den fazla kaplan varken bugün bu sayı 2500 üreyebilen bireyi geçmez. Hiç bir kaplan nüfusu 250 üreyebilen üyeden fazlasına sahip değil.[2]. Tüm kaplan alt türleri tehlike altındaki türler listesinde yer almaktadır.
Çoğu kaplan kamuflajlarının uygun uyum sağladığı ve hızlı veya daha çevik avları yakalamlarının daha kolay olduğu ormanlarda ve otlaklarda yaşar. Hindistan'da, Türkiye'de,(Türkiye'de 1970'ten beri sadece 3 kez görüldü.) Çin'de neredeyse tüm Asya'da yaşarlar. Büyük kediler arasında sadece kaplan ve jaguar iyi yüzücülerdir. Kaplanlar sık sık su birikintilerinde, göllerde ve nehirlerde yıkanırlarken bulunurlar. Kaplanlar yalnız avlanırlar ve birincil olarak geyik, yaban domuzu, gaur, ve manda gibi orta ve büyük boyutlu otçullarla beslenirler. Buna rağmen arada sırada küçük avları da yakalarlar.
Kaplanların tek ciddi avcısı onları sıkça postu için yasadışı bir şekilde öldüren insandır. Aynı zamanda kemikleri ve neredeyse tüm vücut parçaları geleneksel çin tıbbında ağrı kesiciden afrodizyaklara kadar değişen bir alan için kullanılır. Kaçak avlanma ve ortamlarının yok olması kaplanların sayılarını büyük oranda azalttı. Bir yüzyıl önce dünya da 100 000'den fazla kaplan varken bugün bu sayı 2500 üreyebilen bireyi geçmez. Hiç bir kaplan nüfusu 250 üreyebilen üyeden fazlasına sahip değil.[2]. Tüm kaplan alt türleri tehlike altındaki türler listesinde yer almaktadır.
Kaplumbağa
Kaplumbağa (ya da tosbağa) Testudines takımını oluşturan çok sert ve kemiksi bir kabuk içinde yaşayan, ağır yürüyüşlü, dört ayaklı, sürüngen bir hayvandır.
Hareketleri yönünden ne kadar telaşsız ve ağır hayvanlarsa onların tarih boyunca gelişimi de o kadar yavaş olmuştur. Kaplumbağalar, öteki sürüngenlerle birlikte Mezozoik'in ilk dönemi olan Trias Çağı'nda ortaya çıktılar. 200 milyon yıldan beri kaplumbağaların vücut yapıları önemli hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Halbuki kaplumbağalar, dünyada soyu henüz tükenmemiş en eski hayvanlardandır.
Açlığa pek dayanıklıdırlar. Çok uzun ömürlüdürler. Yüz, yüz elli yıl kadar yaşarlar.
Kaplumbağa sık sık ölümsü bir uykuya dalar. Yaşadığı çevrede sıcaklık düşmeye başlayınca hayvan iyice uyuşup kalır. Bol Güneş ışığı alan kuru topraklarda kendine bir delik kazıp bütün kışı orada geçirmek üzere içine girer.
Günümüzde, soyunu sürdürmekte olan 250'ye yakın kaplumbağa türü bulunmaktadır.
Hareketleri yönünden ne kadar telaşsız ve ağır hayvanlarsa onların tarih boyunca gelişimi de o kadar yavaş olmuştur. Kaplumbağalar, öteki sürüngenlerle birlikte Mezozoik'in ilk dönemi olan Trias Çağı'nda ortaya çıktılar. 200 milyon yıldan beri kaplumbağaların vücut yapıları önemli hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Halbuki kaplumbağalar, dünyada soyu henüz tükenmemiş en eski hayvanlardandır.
Açlığa pek dayanıklıdırlar. Çok uzun ömürlüdürler. Yüz, yüz elli yıl kadar yaşarlar.
Kaplumbağa sık sık ölümsü bir uykuya dalar. Yaşadığı çevrede sıcaklık düşmeye başlayınca hayvan iyice uyuşup kalır. Bol Güneş ışığı alan kuru topraklarda kendine bir delik kazıp bütün kışı orada geçirmek üzere içine girer.
Günümüzde, soyunu sürdürmekte olan 250'ye yakın kaplumbağa türü bulunmaktadır.
Kar Parsı
Kar parsı (Uncia uncia), kedigiller (Felidae) familyasından Orta Asya’nın yüksek dağlarında yaşayan bir büyük kedi türü.
Karınca
karıncalar (Formicidae) familyasını oluşturan, yaban arıları ve arılarla birlikte zar kanatlılar (Hymenoptera) takımında yer alan, sosyal yaşam gösteren böceklere verilen ortak addır. Karıncalar, Kretase Dönemi'nin ortalarında, 110 ile 130 milyon yıl önce yaban arısına benzeyen hayvanlardan türemiş ve çiçekli bitkilerin ortaya çıkışından sonra çeşitlenmiştir. Günümüzde 12.000'den fazla türü sınıflandırılmıştır ve yaklaşık 14.000 civarında türü olduğu sanılmaktadır.[1][2] Dirsekli antenleri ve ince bellerini oluşturan düğümsü yapıları ile kolaylıkla tanınırlar.
Karıncalar, boyutları küçük doğal boşluklarda yaşayan birkaç düzine avcı bireyden, çok büyük bölgeleri kaplayan ve sayıları milyonlarca bireyi içeren oldukça yüksek oranda organize kolonilere kadar oluşan topluluklar içinde yaşarlar. Büyük koloniler çoğunlukla "işçi" ve "asker" sınıflarını oluşturan kısır dişilerden oluşur. Bu kolonilerde aynı zamanda verimli erkekler ile bir ya da daha fazla ve "kraliçe" adı verilen verimli dişiler de bulunur. Bu koloniler bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanır çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışırlar.[3]
Karıncalar Dünya üzerinde hemen hemen her kara parçasında bulunur. Kendine özgü karınca türleri bulunan ender yerler Antarktika ile birlikte bazı uzak ve yaşama uygun olmayan adalardır. Karıncalar ekosistemlerin çoğunda yaşayabilir ve kara hayvanları biyokütlesinin yaklaşık %15 ile %25'ini oluştururlar.[4] Bu başarıları sosyal örgütlenmelerine, yaşam alanlarını değiştirebilmelerine, kaynaklardan yararlanmalarına ve kendilerini savunmalarına bağlanmıştır. Diğer türlerle birlikte geçirdikleri uzun evrim sürecinde, benzerlik, ortakçılık, asalaklık ve karşılıklılık içeren türler arası ilişkiler geliştirmişlerdir.[5]
Karınca topluluklarında iş bölümü, bireyler arası iletişim ve karmaşık problemlerin çözümüne rastlanır.[kaynak belirtilmeli] İnsan toplulukları ile olan bu paralellikler, birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur.
Birçok insan kültüründe karıncalar, mutfakta, ilaçlarda ve ayinlerde kullanılır. Bazı türler biyolojik zararlı kontrolünde önemli rol alır.[kaynak belirtilmeli] Ancak kaynaklardan yararlanma özellikleri, karıncaları insanlarla çatışma içine sokar çünkü tarımsal ürünlere zarar verebilir ve binaları işgal edebilirler. Kırmızı ateş karıncaları (Solenopsis invicta) gibi bazı türleri, kazara sokuldukları yeni bölgelerde kendilerine bir yer edinebildikleri için yayılmacı türler olarak görülürler.
Karıncalar, boyutları küçük doğal boşluklarda yaşayan birkaç düzine avcı bireyden, çok büyük bölgeleri kaplayan ve sayıları milyonlarca bireyi içeren oldukça yüksek oranda organize kolonilere kadar oluşan topluluklar içinde yaşarlar. Büyük koloniler çoğunlukla "işçi" ve "asker" sınıflarını oluşturan kısır dişilerden oluşur. Bu kolonilerde aynı zamanda verimli erkekler ile bir ya da daha fazla ve "kraliçe" adı verilen verimli dişiler de bulunur. Bu koloniler bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanır çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışırlar.[3]
Karıncalar Dünya üzerinde hemen hemen her kara parçasında bulunur. Kendine özgü karınca türleri bulunan ender yerler Antarktika ile birlikte bazı uzak ve yaşama uygun olmayan adalardır. Karıncalar ekosistemlerin çoğunda yaşayabilir ve kara hayvanları biyokütlesinin yaklaşık %15 ile %25'ini oluştururlar.[4] Bu başarıları sosyal örgütlenmelerine, yaşam alanlarını değiştirebilmelerine, kaynaklardan yararlanmalarına ve kendilerini savunmalarına bağlanmıştır. Diğer türlerle birlikte geçirdikleri uzun evrim sürecinde, benzerlik, ortakçılık, asalaklık ve karşılıklılık içeren türler arası ilişkiler geliştirmişlerdir.[5]
Karınca topluluklarında iş bölümü, bireyler arası iletişim ve karmaşık problemlerin çözümüne rastlanır.[kaynak belirtilmeli] İnsan toplulukları ile olan bu paralellikler, birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur.
Birçok insan kültüründe karıncalar, mutfakta, ilaçlarda ve ayinlerde kullanılır. Bazı türler biyolojik zararlı kontrolünde önemli rol alır.[kaynak belirtilmeli] Ancak kaynaklardan yararlanma özellikleri, karıncaları insanlarla çatışma içine sokar çünkü tarımsal ürünlere zarar verebilir ve binaları işgal edebilirler. Kırmızı ateş karıncaları (Solenopsis invicta) gibi bazı türleri, kazara sokuldukları yeni bölgelerde kendilerine bir yer edinebildikleri için yayılmacı türler olarak görülürler.
Katır
Katır (Equus mulus), erkek eşek (aygır) ile dişi atmelezi'dir. Erkek at (aygır) ile dişi eşek (kancık) çiftleşirse bardo veya ester denen, at görünümünde ama eşek iriliğinde bir melez ortaya çıkar. Bardo attan çok katıra benzer ancak eşeğin bütün kusurlarını taşır. Bardo katırdan daha az dayanıklı olduğu için seyrek olarak yetiştirilir. (kısrak) çiftleştiğinde meydana gelen çoğu kez kısır Katırlar kısır hayvanlar olmalarına rağmen dünyada yaklaşık 60 katırın doğum yaptığı tespit edilmiştir.
Katırlar attan küçük, eşekten büyük, her ikisinden daha kuvvetlidir. Bu hayvanlar bilindiğinin aksine bozuk yollarda eşekten daha az kullanışlıdır.
Katırın inatçı ve biniciye zorluk çıkarması ise efsanesi pek doğru değildir, katırların binicinin güvenliğini sağlayan reflekslerde bulunduğu görülmüştür.
Katırlar attan küçük, eşekten büyük, her ikisinden daha kuvvetlidir. Bu hayvanlar bilindiğinin aksine bozuk yollarda eşekten daha az kullanışlıdır.
Katırın inatçı ve biniciye zorluk çıkarması ise efsanesi pek doğru değildir, katırların binicinin güvenliğini sağlayan reflekslerde bulunduğu görülmüştür.
Ceylan
Boynuzlugiller (Bovidae) familyasından Gazella cinsini oluşturan çift toynaklılara verilen ad.
Uzunluğu 200-230, yüksekliği 60, kuyruğu 20 cm'dir. Boynuzları yay biçiminde, gözleri iridir. Rengi toprak rengine benzer. İnce ve güzel görünüşlü , çevik bir hayvandır. 10 yıl kadar yaşar, kolay evcilleşir (Gazella dorcas). Bunun bir başka türü olan Gazello granti nin yüksekliği 100, boynuzları 75 cm'dir. Eti ve derisi için avlanır. Afrika ve batı Asya'da çöl ve bozkırlarda yaşar.
Uzunluğu 200-230, yüksekliği 60, kuyruğu 20 cm'dir. Boynuzları yay biçiminde, gözleri iridir. Rengi toprak rengine benzer. İnce ve güzel görünüşlü , çevik bir hayvandır. 10 yıl kadar yaşar, kolay evcilleşir (Gazella dorcas). Bunun bir başka türü olan Gazello granti nin yüksekliği 100, boynuzları 75 cm'dir. Eti ve derisi için avlanır. Afrika ve batı Asya'da çöl ve bozkırlarda yaşar.
Camış
Asya mandası (Bubalus bubalis), camış olarak da bilinir, Türkiye'de camız, camış, kömüş adları ile de anılır. Yavrusuna malak denir. Boynuzlugiller (Bovidae) famiyasının sığırlar(Bovinae) alt familyasına ait bir tür. Çoğunlukla ev hayvanı olarak tanınır. Yabani mandaların sayıları çok azalmıştır. Türkiyede ev hayvanı olarak yetiştirilen mandaların sayısı 1982 yılında 1.002.000 iken, 2006 yılına kadar 1'e düşmüştür
Çoğu diğer dillerde suya bağımlı yaşama şeklini ifade eden isimleri vardır; örneğin: "Water buffalo". Mandalar hava sıcaklığı 30 santigrad derecenin üzerine çıktığında ter bezleri sığırınkine göre %10 daha az olduğundan yeterince vücut ısısını ter yoluyla atamazlar. Bu durum, onların metabolizmalarının bozulmasına neden olur. Bu olumsuzluğu önlemek ve serinlemek için günde birkaç kez suya girmeleri gerekir. Bu yüzden fazla kurak iklimli bölgelerde, yapay bir göl ya da duş sistemi yapılmazsa manda yetiştirilemez.
Manda sıcağa karşı duyarlı olduğu gibi soğuğa karşı da oldukça duyarlıdır. ortam sıcaklığı 5 santigrad derecenin altına düşerse ve uzun süre sıfır derecenin altındaki sıcaklıklara maruz kalırsa, düşük sıcaklığa maruz kalırsa üşür ve bunu titreyerek belli eder. Sürekli düşük sıcaklığa maruz kalırlarsa, ölmeseler bile kuyruk uçları donarak kangren olur ve düşer. Daha önemlisi üşümeye bir de yetersiz beslenme sonucu enerji noksanlığı eklenirse, metabolizmaları bozularak karaciğer ve böbrek yetmezlikleri gelişebilir ve ölürler.
Çoğu diğer dillerde suya bağımlı yaşama şeklini ifade eden isimleri vardır; örneğin: "Water buffalo". Mandalar hava sıcaklığı 30 santigrad derecenin üzerine çıktığında ter bezleri sığırınkine göre %10 daha az olduğundan yeterince vücut ısısını ter yoluyla atamazlar. Bu durum, onların metabolizmalarının bozulmasına neden olur. Bu olumsuzluğu önlemek ve serinlemek için günde birkaç kez suya girmeleri gerekir. Bu yüzden fazla kurak iklimli bölgelerde, yapay bir göl ya da duş sistemi yapılmazsa manda yetiştirilemez.
Manda sıcağa karşı duyarlı olduğu gibi soğuğa karşı da oldukça duyarlıdır. ortam sıcaklığı 5 santigrad derecenin altına düşerse ve uzun süre sıfır derecenin altındaki sıcaklıklara maruz kalırsa, düşük sıcaklığa maruz kalırsa üşür ve bunu titreyerek belli eder. Sürekli düşük sıcaklığa maruz kalırlarsa, ölmeseler bile kuyruk uçları donarak kangren olur ve düşer. Daha önemlisi üşümeye bir de yetersiz beslenme sonucu enerji noksanlığı eklenirse, metabolizmaları bozularak karaciğer ve böbrek yetmezlikleri gelişebilir ve ölürler.
Akbaba
Akbaba, gündüz yırtıcıları (Falconiformes) takımının Yeni Dünya akbabaları (Cathartidae) familyasını ve Atmacagiller (Accipitridae) familyasına ait Eski Dünya akbabaları (Aegypiinae) alt familyasını oluşturan ve iri, leş yiyen kuşların ortak adıdır. Akbaba terimi belirli bir taksonomik grubu karşılamaz.
Ağaçkakan
Ağaçkakan (Picus), ağaçkakangiller (Picidae) familyasından ağaçların kabuklarını gagalayarak altlarında gizlenmiş tırtıl ve böceklerle beslenen, sivri gagalı hoş renkli kuş türlerinin ortak adı.
Ayakları dörder parmaklıdır. İkisi öne ikisi arkaya yönelmiştir. Keskin ve çengelli tırnaklarıyla ağaç gövdelerine sımsıkı tutunur. Dik ve sivri tüylerden meydana gelen, kıvrılmayan güçlü kuyruğunu da destek olarak kullanır. Kısa sıçramalarla ve hızla ağaç gövdelerine tırmanırlar.
Renkleri çeşitli olup, boyları cinslerine göre 9 ile 50 cm arasında değişir. Çok ürkek olduklarından tenha orman, park ve bahçeleri tercih ederler. Çoğunlukla ağaçlarda gagaları ile oydukları yuvalarda barınırlar.
Ağustos Böceği
Ağustos böceği, Hemiptera takımının ağustos böceğigiller (Cicadidae) familyasından böceklerin ortak adıdır.
Sıcak yerlerde kendilerine özgü koro şeklindeki ötüşleri ile hemen tanınırlar. Antalya gibi tatil yörelerinde tekdüze çıkardıkları seslerini, Ağustos ayında Ankara'da dişbudak ağustos böceği (Cicada orni) türünden dinleyebiliriz.
Sıcak yerlerde kendilerine özgü koro şeklindeki ötüşleri ile hemen tanınırlar. Antalya gibi tatil yörelerinde tekdüze çıkardıkları seslerini, Ağustos ayında Ankara'da dişbudak ağustos böceği (Cicada orni) türünden dinleyebiliriz.
Ağaç kurbağası
Ağaç kurbağası, Hylidae (ağaç kurbağaları) familyasını oluşturan kurbağa türlerine verilen ad.
Genellikle küçük, ince yapılı ve uzun bacaklıdırlar. Ön ve arka parmaklarının ucunda, tırmanmaya yarayan emici diskler bulunur. Bazı türler iyi tırmanamadığından su içinde ya da karada yaşar. Çoğu türde dişi kurbağa yumurtalarını suya bırakır.
Kuzey Amerika'nın ılıman iklim bölgelerinde geniş yayılış gösterirler. Ayrıca Papua Yeni Gine ve Avusturalya'da da yaygındırlar.
Genellikle küçük, ince yapılı ve uzun bacaklıdırlar. Ön ve arka parmaklarının ucunda, tırmanmaya yarayan emici diskler bulunur. Bazı türler iyi tırmanamadığından su içinde ya da karada yaşar. Çoğu türde dişi kurbağa yumurtalarını suya bırakır.
Kuzey Amerika'nın ılıman iklim bölgelerinde geniş yayılış gösterirler. Ayrıca Papua Yeni Gine ve Avusturalya'da da yaygındırlar.
Afrika yaban kedisi
Afrika yaban kedisi (Felis silvestris lybica), kedigiller (Felidae) familyasından yaban kedisinin (F. silvestris) bir alt türü. Diğer alt türlerden 131.000 yıl önce ayrılmışlardır.
Bazı kendine özgü Afrika yaban kedileri ilk defa yaklaşık 10.000 yıl önce Ortadoğu'da evcilleştirildiler ve evcil kedilerin atalarıdır. Evcilleştirilmiş kedi cesetleri içeren insan mezarları Kıbrıs'da 9500 yıl öncesine dayanır.
Bazı kendine özgü Afrika yaban kedileri ilk defa yaklaşık 10.000 yıl önce Ortadoğu'da evcilleştirildiler ve evcil kedilerin atalarıdır. Evcilleştirilmiş kedi cesetleri içeren insan mezarları Kıbrıs'da 9500 yıl öncesine dayanır.
Afgan Tazısı
Afgan Tazısı, av köpeği ve süs köpeği olarak yetiştirilen köpek ırkı.
Afganistan kökenli olan Afgan Tazısı, kayalık arazide güçlü sıçrayışlar ve apansız dönüşler yapmaya elverişli bedeniyle kolayca hareket edebilen, koku almaktan çok görerek avlanan birkaç av köpeği ırkından biridir.
Boyu 61-71 cm'yi, ağırlığı 22–27 kg'ı bulur. Çeşitli renklerde olabilen uzun ipek gibi tüyleri başının üstüne kadar uzanır. Bedeninin geri kalan kesimine oranla çok daha az tüylü olan kuyruğunun ucu yukarı kıvrıktır.
Afganistan kökenli olan Afgan Tazısı, kayalık arazide güçlü sıçrayışlar ve apansız dönüşler yapmaya elverişli bedeniyle kolayca hareket edebilen, koku almaktan çok görerek avlanan birkaç av köpeği ırkından biridir.
Boyu 61-71 cm'yi, ağırlığı 22–27 kg'ı bulur. Çeşitli renklerde olabilen uzun ipek gibi tüyleri başının üstüne kadar uzanır. Bedeninin geri kalan kesimine oranla çok daha az tüylü olan kuyruğunun ucu yukarı kıvrıktır.
Suda yaşayan hayvanlar
Suda yaşayan yüzlerce hayvan türü vardır. Balıklar deniz, göl ve akarsularda yaşar. İzmarit, hamsi, istavrit, kalkan balığı, palamut, lüfer gibi balıklar tuzlu suda yaşayan balıklara örnektir. Yayın balığı, sazan ve alabalık ise tatlı sularda yaşayan balıklardır. Köpek balıkları, balinalar, yunus balıkları suda yaşayan hayvanlara örnektir.
"Böcekler"
Böcekler dünyada en çok rastlanan canlılardandır. Bunun nedeni pek çok olumsuz şarta dirençli vücut yapısıyla donanmış olmalarıdır. Onları böylesine dayanıklı kılan nedenlerden biri, vücutlarını saran kitin tabakasıdır: Kitin son derece hafif ve incedir. Bu nedenle böcekler onu taşımakta hiçbir zaman zorlanmazlar.
Üreme ve gelişme
Hemen hemen tüm hayvanlar çiftleşerek ürerler.Yetişkinler diploid ya da polidiploidtir. Herbirinin kendine has üreme hücresi vardır. Bir çok hayvan çiftleşerek üremeye yatkındır.
Bir çok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür. Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır. Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir reaksiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2). Elde edilen bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır. Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar. Hayvanların üç üreme şekli vardır: 1.İÇ ÜREME İÇ GELİŞME:Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumutaya girerek dölenmesi sonucu ve embiriyonun anne karnında gelişmesiyle oluşur.Memelilerde görülür. 2.İÇ ÜREME DIŞ GELİŞME:Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumutaya girerek dölenip yumutayla birlikte embiriyonun dışarı çıkarak dışarda gelişmesi sonucu oluşur.Kurbağalar ve balıklar hariç yumurtayla çoğalan hayvanlarda görülür. 3.DIŞ ÜREME VE DIŞ GELİŞME:Annenin dölenmemiş yumurtayı bırakarak sonra babanın o yumutaları dölleyerek embriyonun oluşup dışarda gelişmesiyle oluşur.Kurbağalarda ve balıklarda görülür.
Bir çok hayvan güneş ışığı enerjisini dolaylı yollardan kullanarak gelişir, büyür. Hayvanların aksine bitkiler bu ışığı [Fotosentez] ile doğrudan basit şekerler üretmek için kullanır. Bitkiler, havadan aldığı karbon dioksit (CO2) ve topraktan aldığı su (H2O) moleküllerini ışık enerjisini kullanarak kimsayal bir reaksiyon sonucu Glikoz şekeri (C6H12O6) dönüştürür ve son olarak açığa Oksijen çıkar (O2). Elde edilen bu şeker daha sonra bitkinin büyümesi için kullanılır. Hayvanlar bu bitkileri yediklerinde ya da bu bitkileri yiyen hayvanları yediklerinde bitkilerin içinde bulunan şekeri almış olurlar. Hayvanların üç üreme şekli vardır: 1.İÇ ÜREME İÇ GELİŞME:Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumutaya girerek dölenmesi sonucu ve embiriyonun anne karnında gelişmesiyle oluşur.Memelilerde görülür. 2.İÇ ÜREME DIŞ GELİŞME:Bu üreme ve gelişme şekli spermin yumutaya girerek dölenip yumutayla birlikte embiriyonun dışarı çıkarak dışarda gelişmesi sonucu oluşur.Kurbağalar ve balıklar hariç yumurtayla çoğalan hayvanlarda görülür. 3.DIŞ ÜREME VE DIŞ GELİŞME:Annenin dölenmemiş yumurtayı bırakarak sonra babanın o yumutaları dölleyerek embriyonun oluşup dışarda gelişmesiyle oluşur.Kurbağalarda ve balıklarda görülür.
Hayvanlar
canlılar dünyasının ökaryotlar (Eukaryota) üst âlemindeki hayvanlar (Animalia) âleminde sınıflanan canlıların ortak adıdır. "Hayvan" sözcüğü, günlük kullanımda esasen insan dışı hayvanları ifade etmek için kullanılırsa da biyolojik bağlamda insanı da içerir. Hayvanlar âleminin bilimsel ve Latince adı olan "Animalia" terimi ise yine Latince olan ve "yaşayan" ya da "ruh" anlamına gelen animadan türetilmiş animal sözcüğünün çoğuludur. Hayvanlar âlemini tanımlayan bir başka Latince bilimsel terim de Metazoa'dır.
Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar.
Hayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur. Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür. Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur.
1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır.
Genellikle çevrelerine uyum sağlayan ve diğer canlılarla beslenen çokhücreliler alemidir. Vücutları, embriyonun bazı metamorfozlar geçirmesiyle gelişir. Ökaryotik çok hücreli organizmalardır. Besinlerini genel olarak sindirerek alırlar.
Hayvanların birçoğu hareketlidir ve bitkilerde tipik olan kalın hücre duvarları genellikle yoktur. Embriyonik gelişim esnasında büyük ölçülerde hücresel göçler ve doku organizasyonları görülür. Üremeleri primer (birincil) olarak seksüeldir; diploit kromozom taşıyan dişi ve erkekler mayozla haploit kromozomlu gametleri, bunlarda birleşerek diploid zigotu oluşturur.
1,5 milyondan fazla yaşayan türü tanımlanmıştır, fakat gerçek miktarın bazılarına göre 20 milyon, bazılarına göre de 50 milyondan fazla olduğu sanılmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)